Sanatta Yalnızlık Hikayesi; Vincent Van GOGH

Sanatı ve kendini buluş serüveni ile bizleri kendine hayran bırakan en tanınmış post- empresyonist sanatçılardan biri olan Vincent Van GOGH, 30 Mart 1853’te Hollanda’da doğdu. Kendisine bir yıl önce vefat eden kardeşinin adı verilen Van GOGH’un, ruhsal travmaları daha çocukluktan başlamıştır.
Dini yaşamın yoğun olduğu bir evde, Papaz babanın atmosferi ile büyüyen Van GOGH, İncil’i vaaz etmek istese de kendisini hep sanatın kıyılarında gezerken buluyor. Küçük yaşta yatılı okula gönderilerek evden uzakta kalan Vah GOGH zamanla kendine yalnız bir dünya kurmaya başlamış. Öyle ki kendine kurduğu bu yalnız dünyadan intihar edene kadar kurtulamamıştır.
Kalbi Kırık bir Aşk Hikayesi
Eğitim hayatını bitirip ailesinin yanına dönen Vincent, kısa bir süre sonra isim mirasçısı amcasının yanında antika dükkanında çalışmaya başlar. Yalnız hayatının en büyük destekçisi olan kardeşi Theo ile sık sık mektuplaşmaları bize Van GOGH’un yaşamına dair izler sunar. Bir süre antika dükkanında çalışan Vincent, daha sonra kardeşine bir mektup yazıyor ve Londra’ya taşınacağını söylüyor. Londra’da taşınması ile ilk acı aşk tecrübesini yaşayan Van GOGH, yaz tatili için evine döndüğünde artık başka biridir. Yengesi Johanna Van GOGH, bu aşk hikayesinin Vincent’in hayatında bir dönüm noktası olduğunu şu sözlerle ifade ediyor; “O yaz tatil için eve geldiğinde zayıflamış, sessizleşmiş, çökmüş adeta başka bir insan olmuştu.”

Tatil sonrası Londra’ya dönmesinden kısa bir süre sonra, müşterilere ilgisiz davranması ve sanat değeri bulmadığı parçaları satmayı reddetmesi üzerine işten atılan Van GOGH, Paris’e taşınıyor. Paris’te bir süre ayakta kalmaya çalışıyor ama maalesef bu konuda da başarılı olamıyor ve yeniden hayat kurmak için Londra’ya dönerek bir kasabada gönüllü öğretmenlik yapmaya başlıyor. Öğretmenlik görevinden de kısa sürede vaz gecen Vincent, din adamı olmak için Amsterdam’a gidiyor fakat başarılı olamıyor.

1879’yılında Belçika’da bir madenci bölgesinde misyoner olarak çalışmaya başlıyor ve ilerleyen zamanlarda yaşadığı dairesini bir evsize vererek samanlarla dolu bir kulübede kalıyor. Girdiği işlerde devamlılık sağlayamayan Van GOGH’un ailesi ile de arası git gide açılıyor.
1880’de Cuesmes’e geri dönen mutsuz ve bir o kadar yorgun olan Vincent, kardeşi Theo’nun ısrarı ile resimle ilgilenmeye başlar. Willem Roelofs isimli bir ressamdan ve gittiği resim okulunda öğrendiği teknikler ile kendini geliştirmeye başlamıştır.
Aileye Dönüş
1881 yılında ailesinin yanına dönerek resim çalışmalarına yoğunluk veren Van GOGH, kendisinden 7 yaş büyük kuzeni Cornelia ile yakınlaşamaya başlamış, aşık olmuş ve evlenme teklifi etmiştir. Aşkta yüzü gülmeyen Van GOGH, yine reddedilerek büyük bir ruhsal yıkım yaşar. Lahey’e taşınan sanatçı burada resimlerine yönelir ve onları satmaya çalışır.

Yağlı boya çalışmalar yapmayı seven Van GOGH, Clasina Maria Sien’in yanına taşınmış, 2 yıl kadar iki çocuklu Sien ile yaşayan Vincent daha sonra burada kalamayacağına karar vererek tekrardan ailesinin yanına döner ve çalışmalarına yoğunluk verir. Yaklaşık 200’e yakın yağlı boya resim yapmış olan sanatçı o dönemlerde renkler üzerindeki cazibesini fark edememiş, daha pastel tonlarda çalışmalar ortaya çıkarmıştır.
‘Patates Yiyenler’ Lahey Sanat Galerisinde
Bir sanat simsarı olan kardeşi Theo ile sürekli olarak mektuplaşan Vincet, kardeşinin desteği ile yavaş yavaş ismini duyurmaya başlamış. ‘Patates Yiyenler’ adlı ilk önemli eseriyle birlikte ve birkaç çalışması Lahey sanat galerisinde sergilenmiştir. Anvers’e taşınan sanatçı geçimini kardeşi Theo’nun gönderdiği para ile sağlamaya başlar. Paranın çoğunu resim malzemelerine harcayan Van GOGH, yalnızca açlıktan ölmeyecek kadar besleniyordu. Sağlıksız yaşam koşullarından sıyrılan Van GOGH, kardeşi Theo’nun Paris’teki dairesine taşınır ve orada Emile Bernard, Louis Anquentin ve Paul Gauguin ile tanışmış ve 200’den fazla resim yapmıştır. Gauguin ile yakın arkadaşlık kuran Vincet, beraber çalışmalar yapmış ama zamanla Gauguin küstahlığı yüzünden arkadaşlıkları bozulmuş. Hatta trajik kulak kesme hikayesinin ise bu olay üzerine yaşandığı iddia edilir. Bir rivayete göre aralarında geçen bir tartışmadan sonra Vincent duyduğu sesleri susturabilmek için elindeki ustura ile kulağını kestiği yönündedir. Ertesi sabah yatağında yatarken bulunan sanatçı hastaneye götürülür ama üzerinden çok zaman geçtiği için kulak yerine dikilemez.

Başka bir rivayete göre; kulak memesini kesen Van GOGH, onu bir kağıda sarar ve kasabanın genelevinde çalışan Rechal isimli bir kadına verir. Kadın bu durum üzerine polisi arar ve Van GOGH hastaneye yatırılır. Kendi isteği ile akıl hastanesine transfer edilen Vincet burada resim yapamaya devam eder ve birçok ünlü eserini hastane odasında yapar. Hastaneden çıktıktan kısa bir süre sonra kendini göğsünden vuran Vincent Van GOGH, 29 Temmuz 1890’da hayatını kaybeder.

Ünlü sanatçının hayatına ve eserlerine dair daha detaylı bilgi edinmek isteyen arkadaşalar için Herbert Frank’ın Van GOGH’un mektuplarından ele aldığı, detaylı incelemelerin bulunduğu ‘Van GOGH’ kitabını öneriyorum.